Tanzimat Fermanı

Tanzimat Fermanı

Osmanlı tarihinin ilk demokratik anayasal süreci niteliğinde olduğu için Tanzimat fermanı çok büyük ilgi görmüştür. Tanzimat fermanının iki farklı ismi daha bulunmaktadır. Gülhane parkında okunması sebebiyle Gülhane Hatt-ı Şerif-i (Padişah yazısı) ve Tanzimat-ı Hayriye (Hayırlı düzenlemeler) isimleri verilmiştir. Tanzimat kelimesi “düzenleme” anlamına gelmektedir.  Fermanın amacı Osmanlı Devleti'ni vatandaşlık hakları bakımından ileri noktalara taşımaktır. 

Tanzimat fermanı, Osmanlı Devleti'nin bir çok alanda Avrupa devletlerinin tepkisini çekmeye başladığı bir dönemde vuku bulmuştur. Hatta Osmanlı devleti bu dönemde Avrupa devletleri arasında “hasta adam” olarak nitelendirilmiştir. Bu durum Osmanlı hükümetini fazlasıyla rahatsız etmiş ve çözüm arayışlarına yönlendirmiştir. Ferman, Fransız Devrimi’nin “İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi” örnek alınarak hazırlanmıştır. Osmanlı devletinde ilk defa vatandaşlık hakları bu fermanla belirtilmiştir. Tanzimat fermanının bir diğer özelliği ise halkın değil padişahın iradesiyle hazırlanıp ilan edilmesidir.

Fermanın içeriğinde ilk olarak 150 yıllık bir  gerilemenin  ve bu sıkıntıların çözülmesinin amaçlandığı vurgulanmıştır. Fermanın içeriğinde bütün vatandaşlara eşit haklar verileceği belirtilmiştir. Fermanın içeriği şöyledir:

1) Herkesin can, mal ve namusunun koruma altına alınması,

2) Mahkemelerin herkese açık bir şekilde oluşturulması,

3) Kimsenin yargılanmadan idam edilmeyeceği,

4) Kazanca göre vergi uygulaması yapılacağı,

5) Askerliğin 4 yıl olarak mecburi yapılması gerektiği,

6) Rüşvetin ortadan kaldırılması,

7) Mal ve mülkün kişiye ait olup miras olarak bırakabileceği (özel mülkiyet)

Gibi bir çok değişiklik ve yenilik sözü verilmiştir.

Tanzimat Fermanı Metni

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Herkesin bildiği gibi, devletimizde kuruluşundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat kanunlarına tam uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tebaasının refah ve mutluluğu en yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini izleyen karışıklıklar ve çeşitli sebeplerle şeriata ve yüce kanunlarına uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine zayıflık ve fakirliğe dönüştü. Oysa, şeriat kanunları ile idare edilmeyen bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin imkansızlığı açık seçik ortadadır. Tahta geçtiğimiz mesud günden bu yana bütün çabalarımız, hep ülkenin kalkınması, ahalimiz ve fakirlerimizin refahı maksadına yönelik oldu. Eğer, yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi mevkisini, verimli toprakları ve halkının kabiliyetlerini göz önünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa, yüce Allah’ın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz götürmez. Yüce Allah’ın yardımına ve peygamberimiz hazretlerinin ruhaniyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin iyi bir biçimde idare edilmesi için bundan böyle bazı yeni kanunlar çıkarılması gerekli görüldü.

Mevzu bahis olan kanunların başında can güvenliği, ırk, namus ve malın korunması,vergi toplanması, halkın askere alınıp silah altında tutulma müddeti gibi hususlar gelmektedir. Şöyle ki; Dünya’da can, ırz ve namustan daha kıymetli bir şey yoktur. Bir insan bunları tehlikede görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canını ve namusunu korumak için olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği açıktır. Buna karşılık, can ve namustan emin olan bir kimse sadakat ve doğruluktan ayrılmaz. İşi ve gücü ile devletine ve milletine faydalı olur. Mal emniyetinin olmadığı yerde ise kimse devlet ve milletine ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile alakadar olmaz, hep korku ve üzüntü içinde yaşar. Buna karşılık malından, mülkünden emin olmadığı zaman hep kendi işi ve işinin genişletilmesi ile uğraşır. Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar.

Vergi mevzuna gelince; Bir devlet ülkesini korumak için askere ve gerekli öbür masraflara muhtaçtır. Bu, para ile olur. Para, tebaadan toplanacak vergiler ile oluştuğundan bunun en iyi şekilde toplanması gerekir. Evvelce gelir sanılmış olan “yed’i vahit” belasından ülkemiz hamdolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir usul olup hiçbir zaman faydalı netice doğurmamış olan iltizam usulü hala sürüyor. Bu, ülkenin siyasi işlerini ve mali konularını bir adamın keyfine, hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir. Bu adam iyi bir insan değilse hep kendi çıkarına bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme yönelir. Bu sebeple, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve gelirine göre bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla bir şey alınmaması gerekir. Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri masrafları ile öbür masrafları kanunlarla belirlenip sınırlandırılmalı ve uygulama ona göre yapılmalıdır.

Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, mühim bahislerden biridir. Ülkenin korunması için asker vermek halkın başlıca borcudur. Fakat, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye kadar yapıldığı gibi , kiminden tahammülünden çok, kiminden az asker alınması hem düzensizliğe, hem tarım, ticaret ve bayındırlık işlerinin kötü gitmesine, hem ömür boyu askerlik bıkkınlığına, hem de nüfusun azalmasına yol açar. Bu sebeple, her memleketten alınacak asker miktarı için münasip bir usul konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra usulü getirilmelidir. Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz. Bütün bunların mesnedi yukarıda açıklanan hususlardır. Bu sebeple, bundan böyle suç işleyenlerin durumları şeriat kanunları gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında, açık veya gizli idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır. Hiç kimse, başkasının ırz ve namusuna saldırmayacaktır. Herkes malına, mülküne tam sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır. Birinin suçluluğunun saptanması halinde mirasçıların o işle ilgileri bulunmayacağından, suçlunun malları elinden alınıp varisleri miras hakkından yoksun bırakılmayacaktır.

Yüce devletimizin tebaası Müslümanlarla öbür milletler bu haklarda tam istifade edeceklerdir. Can, ırz, namus ve mal bahislerinde, ülkemizin bütün halkına şeriat kanunları gereğince teminat verilmiştir. Öbür mevzularda da oybirliği ile karar verilmesi için, Meclisi Ahkam-ı Adliye üyeleri gerektikçe artırılacaktır. Yüce devletimizin bakanları ile ileri gelenleri belirli günlerde orada toplanarak, görüşlerini çekinmeden açıkça söyleyeceklerdir. Can, mal emniyetine ve vergilerin belirlenmesine ait kanunlar böyle hazırlanacaktır.

Askerlikle alakalı bahisler Bab-ı Seraskeri Dar-ı Şurası’nda görüşülüp karara bağlandıktan sonra sonsuza dek tatbik edilmeleri için tasdik edilmek üzere tarafıma gönderilecektir. Mevzu bahis olan kanunlar ve sırf din, devlet, ülke ve milleti kalkındırmak maksadı ile çıkarılacaklarından, bunlara tam uyacağımıza yemin ederiz. Bu mevzuda “Hırka-i Şerife” odasında, bütün din adamları ile bakanların hazır bulunacakları bir sırada yemin edecektir. Din adamı ve vezirlerden kanunlara aykırı hareket edenlerin, ispat edilecek suçlarına göre, rütbelerine, hatır ve gönüle bakılmaksızın cezalandırılmaları için hususi ceza kanunu çıkarılacaktır.

Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz bağlanmamış olanlarınki de belirlenecektir. Bu yolla da , şeriata aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası güçlü bir kanun ile ortadan kaldırılmış olacaktır. Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin bütünden değiştirilmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost devletlerin de bu idarenin sonsuza dek tatbik edilmesine şahit olmaları için fermanımız, İstanbul’daki bütün büyükelçilere resmen bildirilecektir. Allah hepimizi başarılı kılsın; kanunlara uymayanlar Allah’ın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Amin…

Editör

Editör

devamı

Yorum Yaz

CAPTCHA code