Ticaret yarısından ticaret savaşlarına

Ticaret yarısından ticaret savaşlarına

Yarışı başlatan işaret fişeği ateşlendiğinde yıl 14 ocak 1914 tü. kendi başına bir yığma topluluktan ulus inşa edilmeye çalışılmış, yeni kıta yeni dünya sloganlarının yankıları halen gökkubbede yankılanmaya devam ediyordu. Bu sıralar Henry Ford  isimli girişimci el yapımı, nazlı ustaların elinden çıkan birkaç araba ve giderek artan vasıflı işçiliklerle endüstrinin tıkanacağını hissetmiş olacak ki hareketli üretim hattı kavramını ortaya attı. Aslında bunu atmakla kalmadı akademisyen Frederick Taylor iş gücü ve insan kavramının iş hayatına olan yaklaşımlarını The Principles Of The Management kitabında yazdıklarını kendisine doktrin olarak seçmişti. Taylor’a göre hiç bir insan düşünülemez ki zamanla yaptığı işi daha yavaş yapmak istemesin’di.  Bir anlamda insan oğlunun üretirken zamanla hızının düşeceği, verimsizleşeceği bunun için iş dünyasının üretimin insanı sürekli yenileyen kısa periodlarla insanı güdüleyen bir sistem olması gerektiğine inanıyordu. Henry Ford bu yaklaşımı kendisine rehber edinerek bunu iş hayatına nasıl uyarlayabilirim diye düşünüp plan yapan tek üreticiydi. 

Ona göre her saniye her dakika iyi planlanırsa ve iş istasyonları yerine üretim montaj hattında yapılabilirse ve herkese küçük iş parçaları ile basit, kolaylaştırılmış bir montaj imkanı sunulabilirse daha verimli ve hızlı bir üretim gerçekleştirilebilecekti. Bu da daha çok üretim, daha hızlı üretim demekti. Tüm sanayicinin rakiplerin bu deli ne yapıyor?  eski köye yeni adet mi gelir söylemlerine kulak asmadan bambaşka bir şeye evirmek üzere olduğunun da farkında olduğunu zannetmiyorum. Ama neyi istemediğini bilen bir kişilikti Henry Ford.  Geleneksel metodla araba üretimi ile sürdürülebilir zenginlik sağlanamayacaktı.

Halbuki araba lüks olmamalıydı, ulaşılamaz kesinlikle olmamalı sadece zengin kesime ait bir meta olmaktan çıkıp  asgari ücretli vatandaşa ait bir şey olabilmeliydi ki pazarı geniş olsun. pazarı geniş olan bir ürünü herkese satmanın bu endüstriyi ancak ayakta tutabilecek olduğunu düşünüyordu.

Montaj hattını hareketlendirip daha az teknik bilgiye sahip insanla hızlı üretim yapılabildiğini görünce tüm dünya tüm devletler bir anda fikir ve knowhow birliğine gittiler. Hızla buna yöneldiler. 

Çok gariptir stalin komünist rusyası ile roosvelt  amerikası  hareketli üretim hattında çok rahat çalışabiliyorlardı. Buna sosyalist italya da ekleninceolay çok güzel bir dünya kardeşliğine doğru gidecek zannedilirken. Herkes üretimde aynı know howu kullanıp amerıkadan hatları satın alırken ürettikleri ile amerikaya rakip oluyorlardı. Otomobilin  arkasından gündelik ev ev eşyaları; buzdolabı, radyo çamaşır makınesı  zamanla daha komplike ürünlere de evrile evrile uçak, mermi, gıda üretimi takip etti. Herşey  bu hatlarda üretilebiliyordu. Traktörden kurabiyeye mobilyaya herşeyi buna uyarlayarak zenginleşirken öncelikleri sadece iç pazardı. İç pazarda doyum sağlanınca dış pazarlara da bunu ulaştırmanın yöntemi devletlerin kendi ülkelerinde üretilen herşeyi satmak için efor sarfetmesine, lobi yapmasına, siyasi baskılar ve dostluklar kurmasına neden olmaya başladı. Her şey elindeki ürünleri bakir aç pazarlara sunma hevesi ve gayretiydi.

Devletler birer satış elemanı gibi yeni pazarlarla üretimlerinin devamlılığını sağlarken hem halkını sürekli üretimle meşgul edebiliyor bunun sayesinde herkesin ürettiği ve kazandığı ve tabi ki harcadığı bir döngüye ulaşıyordu.

Bu kadar bilgiyi neden verdiğimi merak edenlerimiz olacaktır. Üretim  yarışının altındaki mantığı bilmeden bu yarışta başarılı olmak bana çok olası görünmüyor dostlar. Yıllarca bizler sadece sonuca göre hareket ettik. Bu bize sürekli kırılgan bir ekonomi olarak geri döndü. Amaç üretimin tabana yayılmasıydı. Bizde ise üretim hep belli yerlere, illere, bölgelere  kümelendi. Birbiri ile ilgili olan ağı kuramadık yıllarca. Eğer bu ilişkiler networkünü görebilseydik, amacın istihdamı artırırken aslında üreticiyi geliştirmemiz gerektiğini ve sürdürülebilir üretim için satış- katma değer odaklı bir girişimci profilini inşa etmemiz gerektiğini anlayabilirdik. O kısmı ıskaladık uzun yıllardır. Fakat neden yenilik yapması gerektiğini en azından mobilya sektörü anlayabilmiş olmasını görmek bir ecofuturist olarak ümit var olmamı sağlıyor.Sektöre yeni katılmış en taze üreticiye bile sorsam, neden yenil ürün için çabalıyorsun diye, cevap genelde  “yeni ürün yeni talepler yeni pazarlar ve yeni kârlar getiriyor “ oluyor. Bda işin özü zaten. Neden arge işte tam olarak bundan aslında.

Zamanla ticaret yarıştan savaşa ne ara döndü diye bakacak olursak yıl 1960 lı yıllara pan yapmak gerekiyor. Amerikan U2 casus uçağını rusların ilk geliştirdiği s75’le ( ki s400’lerin büyük babasıdır)   rusların gözünün içine baka baka hava sahasında rahat rahat gezerken aniden vurmasıyla başladı. Daha fazla menzil daha fazla radar desteği daha düşük irtifa ve daha hızlı algoritma desteği derken iş bu boyuta  kadar geldi.

Şuan en katma değerli  ve stratejik ürünleri sıralamak gerekirse füze sistemleri ve uçaklar açık ara önden gitmektedirler.  
 En katma değerli üretim sıralaması da üretimi şekillendiriyor bir bakıma; 1 kg çimento 10 cent,1 kg demir elik 65 cent,1 kg otomobil 10 $, 1 kg yolcu uçağı 1000$, 1 kg savaş uçağı 10.000$ ve 1 kg füze sistemi  60.000 $ lık bir katmadeğere de sahip olduğunu görebilirsek bazı devletlerin bu ticaret iştahına anlam verebilir hale geliriz. Bu kadar katma değerli bir ürün için savaşı göze alan bir çok devlet varken herkes her geliştirdiği ürünü de bazı kurallar sebebi ile satamıyor, engelleri aşamıyordu. Taki biri bir patron  kendi ülkesini, ceo gibi yönetmeye niyetlenene kadar. Kendi koyduğu kuralları tanımazdan gelene kadar. Herkes Trump’ın  neden bir patron edasıyla kendi devletini satışa aç bir şirket gibi yönettiğini merak ediyordu zannederim.Bu yazı vesilesiyle aslında amerikanın sadece iştahlı bir üretici olduğunu, üretimde katma değere fazlaca odaklandığını, gücü elinde tutmak için dünyaya iş paylaşımında bulunduğunu, kendi para birimini geçerli kılabilmek için dünyayı  alt tedarikçi olarak fason tedarikçi olarak kullandığını kolayca anlayabilir. Bu sayede kendini bir Pazar olarak konumlandırıp aslında kıymetı olmayan banka note kağıtlarının geçerli hale gelmesini sağlayan bir ana tedarikçi ülke olduğunu zihnimizde netleştirmemiz yeterli olacaktır.

Üretim devam ettikçe ticaret savaşları hızlanacak, kurallar değişecek. Yeni ülkelere modası geçmiş üretim hatları verilecek, onlarda  üretip satış rekabetine girdikçe ticari dengeler değişecek.  Bu savaşta mutlak galip olmayacak.  Biz bu yarışta iş gücümüzü yedek parcadan nihai katma değerli üretime doğru evriltmeliyiz.  Zira Gelecek Algoritmalarla Gelecek… 
 

Editör

Editör

devamı

Yorum Yaz

CAPTCHA code